Altında oturduğumuz çınar ağacının yapraklarından biri düşüveriyor masamıza. Babaannemin uzun, kemikli ellerine benzetiyorum; namaz sonrasında göğe doğru yükselttiği. Uzanıp dokunuyorum. Onun gibi sert. Tutup masanın ucuna yerleştiriyorum. Hafif esen rüzgarla sağa sola sallanıp duruyor.
— Kalimera pedia.
Sesin geldiği yöne doğru kaldırıyorum başımı. Beyaz bıyıklı, kemikli, uzun burunlu yaşlı bir amca gülümsüyor yanımda.
— Kalimera. Dio çay.
— Tsai? Kryo i zesti?
— Zesti.
Sıcacık gülümseyerek kafasını sallayıp gidiyor. Yürürken bir omzu hafif aşağıda, başı eğik. Yağmurun yeni ıslattığı yola bakarken,
“Bu serin havada kim soğuk çay ister ki”
diye soruyorum kendime o gidince. Kahvehanesi açık renkli ahşaptan. İçeride birkaç masa var, üzerleri yeşil örtülü. Yağmurdan dolayı herkes ufacık kulübeye sığınmış. Bir tek biz dışarıdayız; hiç tanımadığım halde, dedeme benzettiğim çınar ağacının altında. Uzun kollarını her yana açmış, öyle sevgi dolu. Çaylarımızı beklerken, yanımızdan birkaç bıyıklı amca geçip gidiyor hızlı adımlar ile.
“İşte canlı kanlı Girit delikanlıları!”
Siyah pantolon, siyah ceket, içerisinde beyaz gömlek, siyah kunduralar. Dönüp kahvehaneye doğru selam veriyorlar geçerken. Kafamı çeviriyorum ben de küçük kulübeye doğru. Kahvehaneci amca, elinde dolu bir tepsi ile geliyor.
“Bizim olamaz herhalde.”
Masanın yanında gülümseyerek duruyor ve tepsidekileri tek tek boşaltıyor. İnanamıyorum.
“Biz bu kadar çok şey söylememiştik ki!”
Yunancam iyi olmadığı için birşey diyemiyorum ama gözlerine bakıp gülümsüyorum şaşırarak. O da birşey demiyor, kafasını aşağı yukarı sallayıp yine gülümseyerek gidiyor.
Kızarmış ekmek, bisküvi, incir, iki bardak çay, iki bardak su. İncirlerin balı üzerinde, cennetten gelmiş sanki. Dağ çayı mis gibi kokuyor. Dumanını içime çekiyorum. Çocukken, hiç bitmeyecek sandığım soğuk kış gecelerinde, annemin, uzun burunlu, bakır çaydanlıkta sobanın üzerinde kaynatıp, yanına ya bisküvi, ya kendi yaptığı keklerden birer parça, ya fındık koyup getirdiği, şifa tüten, sihirli çayların kokusuna benziyor.
“ Annem…” diyorum içimden. “Ancak annem bu kadar cömert olabilirdi…”